Bilgisayarlarımızdaki Fontların Bilinmeyen Öyküleri-2

Resim_2 Ayna görüntüsü

Resim 2. Eski matbaalarda kullanılan, metalden kesilmiş ayna görüntüsü fontlar.

Şimdi gelelim asıl konumuza, fontlara, yani yazı karakterlerine. Yazmak, sadece yazmaktan ibaret bir eylem değildir; aynı zamanda bir iletişim biçimidir. Yazının iletişimdeki rolü, aktarılacak içeriğin bir kaynaktan bir alıcıya yazma eylemi (kanal) üzerinden aktarımı olarak ortaya çıkar. El yazısı, iletişimin ötesinde başka mesajlar da barındırır. Çünkü nasıl her insan farklı kişisel özelliklere, farklı parmak izine veya korneaya sahipse, aynı şekilde yazdığı yazıya kendine özgü bir şeyler katacaktır. El yazısı, insanın kişiliği, duygulanım durumu hatta bazen hastalığı hakkında ipucu verebilir. En basit yaklaşımla, kendi kendimize yaptığımız karalamalar ile bir resmi kuruma verilecek dilekçede aynı yazıyı kullanmayız. Yaptığımız karalamalar daha bir kendimize aittir, resmi yazılarda ise kendimize bir çeki düzen verme ihtiyacı hisseder, farklı ve daha formal bir şekle bürünürüz. El yazısında, harflerin boyutu, sağa veya sola doğru yatması, satır aralarındaki boşluğun miktarı, harflerin aralıkları, kuyruklu harflerin uzunluğu gibi birçok özellik kişiliğe dair ipuçları verebilir. Bu konuyla ilgilenen “Grafoloji”ye göre, örneğin küçük yazılar, kişinin hayatı yavaş ve daha düşük motivasyonla yaşadığını, harflerdeki noktaların çok belirgin olmasının ise, kişinin aşırı titiz ve kuralcı olduğunu göstermektedir. Peki, tüm bunlar iyi de artık öyle bir çağda yaşıyoruz ki, neredeyse el yazısını hiç kullanmadığımız bir döneme girdik. Bilişim çağındayız ve elimizin altında yüzlerce hazır font var. Bu durumda yazımıza kişiliğimizi nasıl yansıtacağız? Elbette yazının içeriği önemli ve bizi yansıtıyor; ama yazılarımızda, sunumlarımızda kullanacağımız fonta da sonuçta kendimiz karar veriyoruz. Seçimlerimizi etkileyen faktörler var mı? Fontların sembolik anlamları var mı? Seçtiğimiz font yazımızı ya da kişiliğimizi ne ölçüde yansıtır? Şimdi birlikte bu soruların yanıtlarını fontların öykülerinden gözlemlemeye çalışalım.

Resim_3 Gutenberg Font

Resim 3. Gutenberg tarafından 1454 yılında basılan İncil için kullandığı font.

Bugün, bilgisayarımızda bir yazı hazırlarken kullanabileceğimiz çok sayıda font var; yüzlerce hatta binlerce. Alışkanlıklarımız çoğu zaman, bizleri çoğunluğun yaptığı şeye yöneltir ve ilk sırada ya Arial ya da Times New Roman fontunu seçeriz. Sık kullanılan şeyler bir süre sonra sıkıcı hale gelebilir. Bir davette herkesin aynı elbiseyi giydiğini düşünebiliyor musunuz? Aslında font listesine baktığımızda, gökyüzündeki yıldızlar gibi, farklı görünümleri, parıltıları ve yaşları olan fontlar tarihini görürüz; her ne kadar bunu baktığımızda düşünmüyor olsak da. Latin fontları için tarihin başlangıcını Gutenberg ile ele almak yanlış olmaz herhalde. O dönemde font oluşturmak oldukça zahmetli bir işti. Önce harf kalıbı kesmeyle başlanıyordu; birkaç santimlik çelik bir çubuğun uç kısmına, harfin ayna görüntüsü yontuluyordu (Resim 2). Alfabenin tek bir harfinin bile bir sürü yedeği olması gerektiği düşünüldüğünde, çok kolay bir iş olmadığı açıkça belli oluyor. Gutenberg’in 1454-55 yıllarında Mainz’de (Almanya) bastığı, iki cilt ve 1252 sayfalık, İncil için yaklaşık 300 farklı harf biçimi (Resim 3) döktüğü düşünülmektedir.

Yazının elle dizildiği günlerde, “bir font” belli, tek bir büyüklük ve stile sahip, bir yazı karakterinin eksiksiz “harf kümesi” demekti. Font, ya da İngilizlerin ısrarla “Fount” diye kullandığı gelime “Fund” yani miktar sözcüğünden türemiştir. Başka bir görüşe göre de “fount”, “fountain” kelimesinin, yani çeşmenin kısaltması olabilirdi. Matematikçi Luca Pacioli, Venedikte verdiği bir derste iddia etmişti bunu. Öklid’in Elementler’inin beşinci kitabına gönderme yaparak, okurların “bu sürekli akan çeşmeye, oran bilgisine” önem vermeleri durumunda, sanat ve bilim dünyasında kesinlikle başarılı olacaklarını söylüyordu.

Bilgisayarlarımızdaki Fontların Bilinmeyen Öyküleri-1



Kategoriler:Edebiyat/Kültür/Sanat, Her Şey

Etiketler:, , , , ,